Saati mi şaşırdı hıyar
Gerçi hiç saati olmadı ama
En azından birine sorar
Cebimde bir lira desen yok
Madara olduk meyhaneye
Ah eşşek kafam benim
Nasıl da güvendim bu hergeleye
Gelse, balığa çıkacaktık
Ne çekersek kızartıp birayla yutacaktık
Kafamız tam olunca, şarkılar döktürüp
Enteresan hayâllere dalacaktık
Bu sandalı geçen hafta denk getirip
Çalıntıdan düşürdük
Arkadaşlar ısrar etti
Biz de, iyi olur, bize uyar diye düşündük
Saat sekizde gelecekti
Bana birkaç milyon borç verecekti
Yoksa o nemrut karısı kaçtı da
Onun peşinden mi gitti
Eğer öyleyse yandık
Gudubet gene yaptı yapacağını
Geçen sene de merdivenden itip
Kırmıştı Rıza’nın bacağını
Abi, kadında boy şu kadar
Kalça fırıldak, göz patlak, kafa çatlak
Korkuyorum, bir gün ya kendini asacak
Ya horlarken Rıza’yı boğacak
Bak, şimdi acıdım, aşkolsun adama
Ben olsam, vallahi baş edemem
Hele beş tane velet var ki boy boy
Allah’tan düşmanıma dilemem
Aslında iyi çocuktur Rıza, efendi huyludur
Herkesin suyuna gider
Yoksa, kalıba vursan hani
Tek başına on tane adam eder
Bir keresinde, hiç unutmam
Üç beş zibidi haraca dadandı
Rıza, sandalyeyi kaptığı gibi
Herifleri hastaneye kadar kovaladı
Aynı mahallede büyüdük, aynı kızları sevdik
Aynı kafadaydık
Orta ikiden bıraktık, matematik ağır geliyordu
Biz, başka havadaydık
Aynı gömleği giyer, aynı sigaraya takılır
Aynı takımı tutardık
Fener’in her maçına iddialaşıp
Millete az mı yemek ısmarladık
Bir tek askerde ayrıldık
Bana Bornova düştü, ona Gelibolu
Döner dönmez evlendirdiler
En büyük salaklığı da bu oldu
Bense hiç düşünmedim, zaten param yoktu
Hep tek tabanca gezdim
Benim beğendiğimi anam istemedi
Onun gösterdiğini ben sevmedim
Neyse, bunlar derin mevzu
Anlaşıldı, bu herif artık gelmeyecek
Ufaktan yol alayım
Anam evde yalnız, şimdi merağından ölecek
Gittim, vurup kafayı yattım
Rüyamda gördüm, gülümseyerek geldiğini
Ne bilirdim, yolda kamyon çarpıp
Hastaneye kavuşmadan can verdiğini
Vay be Rıza
Sonunda sen de düşüp gittin Azrail’in peşine
Dün, boşuna günahını almışım
Ne olur, kızma bu kardeşine
Öğlen kahvede söylediler, Rıza öldü, dediler
Ne kolay söylediler
Sanki dev bir taş ocağını
Kökünden dinamitleyip üstüme devirdiler
Ah dostum… o kocaman gövdene
O beyaz kefeni nasıl kıyıp giydirdiler
O zalim tabutun tahtalarını
Senin üstüne nasıl böyle çivilediler
Yani sen şimdi gittin, yani yoksun
Yani bir daha olmayacak mısın
Yani bir daha borç vermeyecek
Bir daha bira ısmarlamayacak mısın
Peki, beni kim kızdıracak
Kim zar tutacak, kim ağzını şapırdatacak
Peki, beni bu köhne dünyada
Senin anladığın kadar kim anlayacak
Ulan Rıza… ne hayâllerimiz vardı oysa
Ne acayip şeyler yapacaktık
Totoyu bulunca dükkân açacak
Adını Dostlar Meyhanesi koyacaktık
Talih yüzümüze gülecekti be
Karıyı boşayıp sıfır mersedes alacaktık
Hafta sonu iki yavru kapıp
Boğaz yolunda o biçim fiyaka atacaktık
Ah ulan Rıza… bu mahallenin
Nesini beğenmedin de öte yere taşındın
Ara sıra gıcıklaşırdın ama inan ki
Benim en kıral arkadaşımdın
Ah ulan Rıza… ben şimdi
Bu koca deryada tek başıma ne halt ederim
Senden ayrılacağımı sanma
Bir kaç güne kalmaz, ben de gelirim.
Yusuf Hayaloğlu
“gitti ah..,
gecelere hüzünleri serperek
yaralı bir kuş gibi kanarcasına gitti…
yalvaran gözlerime, elemi pay ederek,
bir kabahatmiş gibi, kaçarcasına gitti…
gitti ah..
şarkılara bel bağlamak faydasız.
üstüme kapıları kaparcasına gitti…
gecenin geldiğini haber vermeden; hırsız…
yaşanmış bir ömrü çalarcasına gitti
gitti ah… bir mevsimdi,
çizemediğim resimdi.
kalbime bir çiviyi,
çakarcasına gitti…”