aslında yokum ben bu oyunda
ömrüm beni yok saysın
yaşam bir ıstaka
gelir vurur ömrünün coşkusuna
hani tutulur dilin
konuşamazsın
tırmandıkça yücelir dağlar
sen mağlupsun sen ıssız
ve kalbinde kuşların gömütlüğü
tutunamazsın
eloğlu sevdalardan dem tutar
aşk büyütür yıldızlardan
yasak senin düşlerin
dokunamazsın
birini sevmişsindir geçen yıllarda
açık bir yara gibidir hâlâ
hâlâ ne çok özlersin onu
ağlayamazsın
yolunda köprüler çürür
sesin, sessizlik sanki bir uğultuda
savurur hayat kül eyler seni
doğrulamazsın
yapayalnız bir ünlemsin
dünyayı ıslatan şu yağmurlarda
herşey çeker ve iter
anlatamazsın
yaşam bir ıstaka
gelir vurur işte ömrünün coşkusuna
sesinde çığlıklar boğulur ama
bağıramazsın
sonra vakit erişir, toprak gülümser sana
upuzun bir ömrün ortasında
ne hayata ne ölüme
yakışamazsın
yazdırmalısın mezar taşına
ey hayat, sen şavkı sularda bir dolunaysın
aslında hiç olmadım ben bu oyunda
ömrüm beni yok saysın.
Yılmaz Odabaşı
“Göç geçer…
Geçer ayrılıklar baladı
Siyah bir orman olur gençliğimiz
Bize böyle pay kalır…
Ağla sömürgem… Belki dönemem
Oralarda usul usul talazlanan nehirlerde yaz kalır
Kış yanar, düş üşür yüreğimde
Ağlarım, gözyaşım beyaz kalır…
Derken bir Ankara, bir poyraz beni döve döve içeri alır
Yollarda giderek uzaklaşır… Giderek uzaklaşır
Kuşlar inkâr edilir, gökyüzü yağmalanır
Ben büyürüm bu kederle kalbim uslanır…
Ağla! Ben de ağlarım gözyaşlarım özlemine az kalır
Buralarda nem var! Nem varsa sende kalır
Oralarda usul usul talazlanan nehirlerde yaz kalır
Ben büyürüm içindeki haylaz çocuk uslanır
Ve günler geçer, herkes gider, pistler boşalır
Sahnede bir ben, bir kurtlar, bir klasik dans kalır…”
Üstad, kusuruma bakmayın. ‘Beğen’ butonu olmadığı için yorum kısmına bazı şiirler yazarak beğendiğimi belirtmeye çalışıyorum. Çok güzel paylaşımlar yapıyorsunuz. Tebriklerimi sunuyorum.