‘sen kimsin?’ diye soranın karşısında
inci
kum tanesinin etrafına
ızdırabın ördüğü mabeddir
nedir
bedenlerimizi oluşturan özlem
ve nedir
etrafına inşa edilen taneler
bir tür kavuşmadır hatırlayış
unutuş, bir tür özgürlük
bana
kulak ver
sana ses vereyim
bir çok öğreti pencere camı gibidir
hakikate oradan bakarız
ama bizi hakikatten ayırır
kadın
yüzünü tebessümle peçeleyebilir
ağzın yemekle doluyken
nasıl
şarkı söyleyebilirsin
elin altınla doluyken
nasıl
dua için açabilirsin
bir şeyi elde etmek istiyorsan
onu kendin için isteme
aşık ile kadına aşık olur
biri hayalinin yarattığı
diğeri henüz doğmamış olan iki sevgili
birbirlerinden çok, aralarındakini kucaklar sırtını güneşe çevirirsen
gölgenden gayrı bir şey göremezsin beni aldattıklarını anlamadığımı
zannedenlerle dalga geçmek için
insanların beni oyuna getirip aldatmalarından
hoşlanmam biraz tuhaf değil mi kendini tanıdığın ölçüde
başkalarını yargılayabilirsin
de bana
hangimiz günahkar
hangimiz masum beşeri kanunları yalnızca iki kişi çiğner
deli ve dahi
bu ikisidir
allah’ın kalbine en yakın insan gözlerindeki öfkeli bakışlarını
dudaklarındaki tebessüm yamasıyla
örtmeye çabalayan kimse
ne kadar da budala başkalarının yanlışının farkına varmaktan
daha büyük bir hata var mı bin sene önce komşum bana
elemden gayrı bir şey olmadığı için
hayattan nefret ediyorum
demişti
dün mezarına uğradım
hayat
kabri üzerinde raksediyordu ölüm
yaşlıya memedeki çocuktan daha yakın değildir
hayat da öyle kök
şöhreti küçümseyen çiçektir hayatın bütün sırlarını çözdüğün vakit
ölümü arzularsın
çünkü o da
hayatın sırlarından biridir sen iki kişisin
biri karanlıkta uyanık
diğeri aydınlıkta uyuyan kalplerimizin sırlarını
ancak
kalpleri sırlarla dolu olanlar
kavrar bugünün en acı hüznü
dünün sevinçlerinin yadedilmesidir kaplumbağalar
yollar hakkında
tavşanlardan daha bilgilidirler hiç kuşkusuz
tuzda garip kutsal bir şey var
hem gözyaşlarımızda var
hem de denizde Khalil Gibran